Umuda Yolculuk” aslında bir film adı ama hemen hemen herkesin umuda dair özlemleri ile öylesine harmanlanmış ki insan umut etmeden yaşayamıyor…
Geçmişten geleceğe her insanın doğal isteğidir ve beklentisidir umut veya umutlu olmak. Umut olmadığında veya kişi umutsuzluk döngüsü veya sarmanlına girdiğinde zaten yapacak pek bir şey kalmıyor, hayata küsüyor, yenilgiyi kabul ediyor.
Umut veya ümit etmek kısaca; kişinin gelecekte daha iyi şeylerin olması inancı, başarma hali, ümit etme durumu olarak da tanımlanabilir. İnsanı harekete geçiren, heyecanlandıran, bir şeyler yapması için enerji veren, iyiye, güzele ve doğruya olan inancıdır. Umut duygusu ve inancı bazen gerçeklik taşımaz ama insan yine de umut etmeye devam eder, etmelidir de. Örneğin, insanın canı sıkıldığı, karamsarlığa düştüğünde “Gün doğmadan neler doğar” sözü kişiye bir güneş gibi doğar. Ümit etmek ve umutlu olmak insanlar kadar toplumlar için de çok değerli bir durumdur.
İnsan ve insanlık da umut ettiği sürece yaşamaya devam eder. İnsanın iyiye, doğruya, güzele olan inancı ve “bir gün gelecek”le başlayan sözü onu bir şeyler yapmak için ayakta tutan önemli bir inançtır…
Başarı ve inanç döngüsünü ele alırsak başarının birinci kuralı ümit etmek veya umutlu olmaktır. Umut etmek ve ümitli olmak insanı başarının ikinci döngüsü olan çare aramaya götürür. Çare aramak insanı bir takım çabalar ve denemeler içine girmeye iter. Bu çaba umutla birleşince insan aradığı veya başarmak istediği şeye anlam ve mana katar. Başarının son adımı da veya halkası da “değer olmak”tır. Yani, kişi eğer yeterince inanır, bu inancın sonucunda çare aramaya yeterli derecede odaklanırsa sonunda “hak ediyorum” duygusuna girer. “O kadar çalıştım, uykusuz kaldım ve emek verdim ki sonunda kazandım başardım ve hak ettim” diyecektir. Bu duygu kişiyi kendiyle gurur duyma, kendini gerçekleştirme ve mutlu olma olgusuna götürecektir.
Bunun tersi de doğrudur. Kişi umutlu olmazsa çare aramaz. Çare aramadığında veya bu sürece girmediğinde; girse bile yeterince emek vermediğinde sonunda başarıyı, mutluluğu veya istediklerini hak etmediğini düşünecek; bir anlamda kendi kendini sabota edecek, engelleyecek ve el frenini çekerek sonunda kaybedecektir. Mazereti ise “hak etmedim” olacaktır. Kişi bunu başkalarına söyleyemezse bile bu gerçeği yadsıyamayacaktır.
Umut bize, bir çaba içine girmemize yardımcı olur. Çabalarımızsa bizi değerli olmaya ve başarmayı “hak etmeye” sarsılmaz bir inanca götürür. Liderlerin görevi de budur; umut vermek, insanları çaba içine sokmak ve onları başarma duygusunu tatmalarına katkı sağlamak ve tüm bu çabaları da bir “değer” olarak görmelerini sağlamaktır. Örneğin: Hannibal’ın “Ya bir yol bul ya da bir yol yap,”, Konfiçyüs’un, “Karanlığa sövme bir ışık yak”, “Güneşi istiyorsan gölgeden çık”, Senaca’nın, “Heyecan duyulmayan işler başarılmaz” sözleri -ki, yüzlerce bilge insan buna benzer sözler söylemiştir- insanları hep umutlu olmaya; yaşamanın aslında umut etmek, çaba göstermek ve çalışmak olduğunu hep söyleyegelmişlerdir. Yine bir düşünürün, (Freud) deyişiyle bitirelim sözümüzü “Sevgi, bilgi ve gerçeğin ne üniforması vardır ne de vatanı”