Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu, Yenidoğan Çetesi Davası'yla ilgili bir açıklama yaptı. Çete üyelerinin SGK’nın özel hastanelere geri ödeme sistemini kullanarak çıkar sağladığının vurgulandığı açıklamada, "SGK’nın özel hastanelerden hizmet satın alma ölçeği ve şekli aynen devam etmektedir. Dolayısıyla bugün de bu sistem kötü niyetli olarak kullanılabilir, hatta şu anda kullanılıyor olabilir. Yalnızca 47 kişinin sistemi, tam süresi net olmamakla birlikte yıllarca fark edilmeden istismar edebildiğini düşünmek için saf olmak gerekir. Bir rüşvet ağının olma olasılığı yüksektir. En önemlisi, tüm bu skandal olayların gerçekleştirilme motivasyonu daha fazla para kazanmak, daha fazla kâr etmektir. Mevcut sağlık sistemimiz buna olanak tanımaktadır, daha da kötüsü buna teşvik etmektedir" denildi.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası (İTO), Yenidoğan Çetesi Davası'nın görülmeye başlanmasına ilişkin basın toplantısı düzenledi. TTB ve İTO heyetlerinin ilk duruşmanın ikinci gününde de mahkemeden takip ettiği dava ile ilgili İTO Sevinç Özgüner Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen basın toplantısına, TTB Merkez Konseyi 2. Başkanı Dr. Pınar Saip, İTO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Osman Küçükosmanoğlu ve İTO Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç katıldı.
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan İTO Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç, kamuoyunda yenidoğan yoğun bakımlarında çete kurma ile suçlanan suç örgütünün davasının başlaması ile ilgili yeniden bir basın toplantısı düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu aktardı.
"Sağlıkta ticarileşme ve sağlık çetelerinin varlığı mesleğini onurlu şekilde yapan hekimleri derinden yaraladı"
İlk olarak söz alan Merkez Konseyi 2. Başkanı Saip, TTB olarak süreci yakından izlediklerini ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla basın toplantıları düzenlediklerini anımsattı. Sağlıkta ticarileşme ve sağlık çetelerinin varlığının mesleğini onurlu şekilde yapan ve tabip odası üyesi olan hekimleri derinden yaraladığını ifade eden Saip, hekimler olarak mağdur olan ailelerin ve bebeklerin yanında olduklarını yineledi.
"Ortada bir bataklık var ve bu bataklığı kurutmadan yani sağlık sisteminde değişiklik yapmadan bundan kurtulamayacağız"
Yaşanan mağduriyetlerle ilişkili olan tüm yetkililerin ve sağlık çalışanlarının en ağır cezayı alması için sürecin yakından takipçisi olacaklarını ifade eden Saip, “TTB olarak yıllardır performans sistemi ve sağlıkta ticarileşmenin bu gibi olaylara sebep olabileceğini, can kaybına neden olmuş niteliksiz sağlık sisteminin sorununun bir sistem sorunu olduğunu ve sağlıkta dönüşüm programından bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini defalarca belirtmiştik. Maalesef ortada bir bataklık var ve bu bataklığı kurutmadan yani sağlık sisteminde değişiklik yapmadan bundan kurtulamayacağız. TTB olarak bilim insanlarından, uzmanlık derneklerinden, hukukçularımızdan bir izleme kurulu oluşturduk ve bu olayı çok yakından takip etmekteyiz. Gereken her şeyin yapılacağından emin olabilirsiniz. Mesleğimizin onurunu kirletenlere izin vermeyeceğiz” dedi.
İTO Hukuk Bürosu’nun davayı takip ettiğini belirten Küçükosmanoğlu da “Elbette ki sistemin kötü olması kişilere suç işleme özgürlüğü vermiyor. Bir hekimin ‘önce zarar verme’ ilkesini ihlal ederek hastasına zarar vermeyi düşünmesi ne olursa olsun kabul edilir bir durum değil. Bu bizim meslek onurumuzu zedeleyen bir durumdur” dedi. Küçükosmanoğlu konuşmasına şu sözlerle devam etti:
"Vatandaşa ‘küçük bir fark ödeyerek özel hastanelere de gidebileceksiniz’ propagandasıyla başlayan bu sistem..."
“Meslekten men cezasına varan cezalar içeren bir disiplin soruşturması başlattık. Genel Sağlık Sigortası sistemi asgari ücretin üçte birinden daha fazla geliri olan herkesin zorunlu olarak prim ödemesini öngören bir sistem. Bu parayı toplayan kurum daha sonra bu topladığı paralarla hizmet satın alıyor yani sağlık bir ticari meta olarak görülüyor. Hizmeti kamudan ve özelden satın alıyor. Vatandaşa ‘küçük bir fark ödeyerek özel hastanelere de gidebileceksiniz’ propagandasıyla başlayan bu sistem bugün artık içinden çıkılmaz bir duruma geldi ve vatandaşın sırtına ağır bir yük oldu. Buna neden olan şey de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun özel hastanelerden satın aldığı hizmet. Yenidoğan yoğun bakım yataklarının da yarısından fazlası özel sektörün elinde. Bunların kamunun elinde olması gerekirken, kamunun buralara yatırım yapmayıp, bunların hizmet satın alma yoluyla ucuza mal edilebileceği düşüncesi gerçekten üzücüdür. İddianamede de çok açıkça belirtiliyor; kamu hastanelerinde yer olmadığı için bu kişilerin özel hastanelere sevkleri yapılıyor. Bu çetenin belli özel hastanelerde yoğunlaştığı ve buraların işletmesini üstlendiği basına anlatıldı ama bu da yasadışı bir durum. Çünkü özel hastanelerin bir kısmının başka bir şirket tarafından işletilmesi yönetmeliklere aykırı. Bu sitemin bu şekilde yürümesi mümkün değil.”
"Bu skandalı gerçekleştirmesini sağlayan piyasalaşmış sağlık sistemi"
TTB ve İTO adına ortak basın açıklamasını ise Dr. Ertuğrul Oruç okudu. “Sürecin en başından beri TTB ve İTO olarak bu vahim olayın yalnızca bir çete meselesi ile sınırlanamayacağını, böyle bir çetenin oluşmasını ve bu skandalı gerçekleştirmesini sağlayanın, piyasalaşmış sağlık sistemi olduğunu vurguladık” diyen Oruç, iktidarın ise üç maymunu oynamaya, yarattığı ucube sağlık sistemini aklamaya ve sistemin sorgulanmasını engellemeye çalıştığını söyledi.
“Sağlık çetesi” olayının faili olarak sağlık sistemini işaret eden Oruç, “Bu davada haklarında suç işlediklerine dair kuvvetli kanıtlar bulunan 47 sanık yargılanıyor. Oysa olayın esas faili konumunda olan piyasacı sağlık sisteminin yargılanması ise mahkemelerde değil bugün burada olduğu gibi halkın vicdanında yapılıyor. Bu piyasacı sağlık sistemini değiştirecek güç kuşkusuz halkın iradesidir” ifadelerini kullandı.
"Sağlık Haktır, Satılamaz!" başlıklı basın açıklaması şöyle:
"Bu davada haklarında suç işlediklerine dair kuvvetli kanıtlar bulunan 47 sanık yargılanıyor. Oysa olayın esas faili konumunda olan piyasacı sağlık sisteminin yargılanması ise mahkemelerde değil bugün burada olduğu gibi halkın vicdanında yapılıyor. Bu piyasacı sağlık sistemini değiştirecek güç kuşkusuz halkın iradesidir.
Olay duyulduğu andan itibaren yeni Sağlık Bakanı, eski İstanbul Sağlık Müdürü Kemal Memişoğlu başta olmak üzere iktidarın sözcüleri, Türkiye tarihinin muhtemelen bu en büyük sağlık skandalını ısrarla 'münferit' bir olay olarak niteledi. Mahkeme heyeti de böyle düşünmüş olmalı ki hiç kimsenin veya kurumun davaya müdahillik talebini kabul etmedi. Öyle ya ne müdahilliği? 'Yorgan gitti, kavga bitti.'
"'Sağlıkta Dönüşüm Programı' sağlığı alınan satılan bir mal haline getirmiştir"
Bu skandal olay birkaç nedenden ötürü münferit olarak kabul edilemez. Birincisi, çete üyeleri SGK’nın özel hastanelere geri ödeme sistemini kullanarak çıkar sağlamıştır. SGK’nın özel hastanelerden hizmet satın alma ölçeği ve şekli aynen devam etmektedir. Dolayısıyla bugün de bu sistem kötü niyetli olarak kullanılabilir, hatta şu anda kullanılıyor olabilir. İkincisi, çete üyeleri sağlık sisteminin çok farklı noktalarına yuvalanarak bu çarkı döndürmüşlerdir. Tüm ayrıntılarıyla henüz açığa çıkmayan, belki de çok üst düzey yöneticilere kadar giden bir ağı kullanmışlardır. Yalnızca 47 kişinin sistemi, tam süresi net olmamakla birlikte yıllarca fark edilmeden istismar edebildiğini düşünmek için saf olmak gerekir. Bir rüşvet ağının olma olasılığı yüksektir. Üçüncüsü, belki de en önemlisi, tüm bu skandal olayların gerçekleştirilme motivasyonu daha fazla para kazanmak, daha fazla kâr etmektir. Mevcut sağlık sistemimiz buna olanak tanımaktadır, daha da kötüsü buna teşvik etmektedir. 20 yıldan fazladır iktidarın uyguladığı ve sağlıkta piyasalaştırmayı hedefleyen 'Sağlıkta Dönüşüm Programı' sağlığı alınan satılan bir mal haline getirmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan da vazgeçilmiş değildir.
Teşhis yanlış olunca tedavinin de yanlış olması normaldir. İktidar, sağlığın piyasalaştırmasını bırakalım sorun olarak görmeyi çözüm olarak bizlere dayatmaktadır. En güncel örnek Aile Hekimliği sistemi için yakın zaman önce çıkarılan, bizim 'eziyet' yönetmeliği olarak andığımız yönetmeliktir. 'Birinci basamak sağlık sitemini güçlendireceğim' diyen Sağlık Bakanı Memişoğlu’nun güçlendirmeden anladığı, Aile Hekimliği’ne performans sistemini getirip, türlü formülleri ve şeytanın pabucunu ters giydirecek mekanizmaları kullanıp Aile Hekimlerinin ve Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM) çalışan sağlık emekçilerinin emeklerini gasp etmekmiş. Bu yolla halkın ASM’lerden aldığı sağlık hizmetini daha da aşağıya çekmekmiş.
"Mızrak çuvala sığmıyor"
Sürecin en başından beri TTB ve İTO olarak bu vahim olayın yalnızca bir çete meselesi ile sınırlanamayacağını, böyle bir çetenin oluşmasını ve bu skandalı gerçekleştirmesini sağlayanın, piyasalaşmış sağlık sistemi olduğunu vurguladık. Ancak iktidar, üç maymunu oynamaya, yarattığı bu ucube sağlık sistemini aklamaya, sistemin sorgulanmasını engellemeye çalışıyor. Oysa mızrak çuvala sığmıyor.
TTB Merkez Konseyi’nin ve İTO’nun da yer aldığı, pek çok tabip odasının da imzaladığı ortak bildiride bu skandal olaya dair öneri ve taleplerimizi şu şekilde sıralamıştık:
"Kapatılan hastaneler kamuya devredilerek tekrar açılmalı"
Olaydan doğrudan etkilenen ailelere ve adı geçen hastanelerde bebekleri takip edilmiş olan tüm ailelere gerekli açıklamalar yapılmalı, ihtiyaç duydukları her tür destek sağlanmalıdır. Gerekli denetimleri yapmayarak vahim sonuçlara neden olan kamu yetkilileri gereğini yapmalı, kanun önünde de hesap vermelidir.Olaya karıştığı için kapatılan hastaneler kamuya devredilerek tekrar açılmalı, burada çalışan meslektaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının hakları korunmalıdır.
"Tüm ülkedeki 112 kayıtları geriye dönük incelenmeli"
Tüm ülkedeki 112 kayıtları geriye dönük incelenerek benzer çetelerin varlığı araştırılmalıdır. Meclis’te araştırma komisyonu kurulmalı ve konu tüm yönleriyle araştırılmalıdır. Konuyla ilgili tüm yasal ve idari süreçler açık ve şeffaf bir şekilde yürütülmelidir. Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan, sağlığın ticarileşmesinden, hizmet alımından ve taşeronlaştırılmasından derhal vazgeçilerek sağlıkta sermaye çetelerinin varlığına son verilmelidir. Bu taleplerimiz hâlâ geçerli olmakla birlikte, hiçbiri iktidar tarafından karşılanmış değildir. Bizler, bu taleplerimizin takipçisi olacağız. Davada yargılanan ve bu olaya karışmış kim varsa en ağır cezaları alması ise elbette temennimiz.
"Sağlık bir hak olarak değil de kâr etmek için sunuldukça ne yazık ki bu son skandal olmayacak"
Sağlıkta Dönüşüm Programı devam ettikçe, sağlık bir hak olarak değil de kâr etmek için sunuldukça ne yazık ki bu son skandal olmayacak. Bu nedenle gözü doymaz sermayedarların ve iktidarlarının bilerek ve isteyerek tercih ettiği paracı, çeteci sağlık sistemine karşı çıkmaya; sağlığın tartışmasız bir hak olduğu, çocukların aç kalmadığı, bebeklerin yoksulluktan ölmediği bir sağlık sistemi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Sağlık haktır, satılamaz! Sağlıkta ticaret ölüm demektir."