Dünyamız ve yaşamlarımız sürekli bir değişim içinde. İnsanoğlu her geçen gün var olan bilginin üzerine bir yenisini ekliyor. Eklenen her bilgi biz farkında olsak da olmasak da yaşamlarımıza bazen kolaylık,  bazen de içinden çıkılmaz zorluklar getiriyor. Bilimin ve yeni oluşturulan bilginin zaman içinde nasıl sonuçlara yol açacağı, insanlığı hangi süreçlere sürükleyeceği bilgisine bazen bilgiyi üretenler bile sahip olamıyor.

İlk çağlardan bu yana yapılan her buluş yaşamlarımıza farklı anlamlar ve kavramlar getirdi. Tekerleğin icadı ile başlayan süreç akıl almaz bir hızla devam ediyor. Öncesinde hayal bile edemeyeceğimiz araçlar, hayatımıza girdikçe vazgeçilmezlerimiz arasında yerlerini aldılar bile.

 

İlerleyen teknoloji ile birlikte zaman ve mekan algılarımızda değişmeye başladı. Hareket kabiliyetimiz arttıkça şehirler,  ülkeler birbirine yaklaştı, dünya küçüldü bizler büyüdük. Küreselleşme süreci ile başlayan yeni yaşam modelleri, insanları birbirine yaklaştırırken bir o kadar da uzaklaştırdı. Rekabet temeli üzerine kurulmuş yeni dünya düzeni insanlar arasındaki ticari, kar ve çıkar üzerine kurulmuş fiziksel ilişkileri güçlendirirken, diğer taraftan insanın kendi içsel dünyası ve benliğinden uzaklaşmasına, yakın ve derinden hissedilen ruhsal ilişkilerin körelmesine zemin hazırdı. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan ve yaşadığı dünyaya ve topluma yabancılaşan insan modelleri ortaya çıkmaya başladı. Ve ardından evinde tek başına  ölen, öldükten günler hatta aylar sonra bir ekran karşısında bulunan insanlar…

 İnternet… Tek tuşla dünyaya açılan kapı, hem de istediğiniz hoşunuza giden yüzüne. Yalnızlaşmaya ve yabancılaşmaya başlayan insanlara bir kurtarıcı…

Öncesinde hiç bilmediğimiz, bilmediğimiz içinde ihtiyaç bile duymadığımız bir kavram hayatlarımızın tam da merkezine oturuverdi.    İnternetin hayatımıza girmesi ile birlikte birçok şey kolaylaşırken hiç tahmin edemeyeceğimiz sorunlarla da karşılaşmaya başladık.