(ANKARA) - Doğurganlık hızının nüfus yenilenme eşik değerinin altına düşmesinin gündeme gelmesi üzerine AK Parti, kadınların doğum izin süresini artırma ve kadınlara yönelik esnek çalışma modelini gündeme getirdi. ANKA Haber Ajansı'na konuşan uzmanlar önerilerin uygulanması halinde kadın istihdamında düşüş yaşanacağını söyledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılına ilişkin açıkladığı doğum istatistiklerinde doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldığını açıkladı. Doğurganlık göstergelerindeki düşüş eğiliminin devam edeceği yönündeki varsayımdan yola çıkarak hazırlanan TÜİK’in 2023-2100 yıllarına ilişkin nüfus projeksiyonlarına göre Türkiye nüfusunun 2044 yılında 89 milyon 959 bin 486 kişiyle en yüksek büyüklüğe ulaşacağı, 2100 yılında ise 55 milyonun altına düşmesi beklendiği açıklandı. Raporda nüfusun artmaya devam edebilmesi için kadın başına düşen çocuk sayısının en az 2, 10 olması gerektiği kaydedildi. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üç çocuk tavsiyesine karşın Türkiye'de toplam doğurganlık hızı son 22 yılda 2,38 çocuktan 1,51 çocuğa düştü.

AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında doğurganlık hızının düşüşüne ilişkin konunun gündeme gelmesi üzerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, doğum hızını artırmak amacıyla çalışmalara başladı. Bakanlığın çözüm önerileri arasında çalışan kadınların doğum izni süresini artırma ve kadınlar için esnek çalışma modeli de yer alıyor. Gelişmeleri ANKA Haber Ajansı’na değerlendiren uzmanlar ise bu önerilerin “kadını iş hayatından koparacağı” yönünde uyarıyor.

Prof. Dr. Ayşe Akın: “Sağlığı ilgilendiren konular politik amaçla kullanılmamalı”

Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Ayşe N. Akın gebelik konusunun iki cinsiyetin de sorumluluk almasını gerektirdiğini hatırlattı ve “Sağlığı ilgilendiren konuların politikası olmalı ancak bu konular politik amaçla kullanılmamalı” dedi. Üreme olaylarının tüm yükünün kadına yüklendiğini söyleyen Akın, kadınların demografik amacın bir aracı olarak görüldüğünü şu sözlerle anlattı:

“Sağlığı ilgilendiren hele de kadın sağlığını ilgilendiren konuların politikası olmalı ancak bu konular politik amaçla asla kullanılmamalıdır. Doğumla ilgili hamlelerin kadınları kapsaması anlaşılır bir yaklaşımdır çünkü kadınların üreme sağlığı ile ilgili hastalık yükleri diğer cinsiyete kıyasla en az üç misli daha ağırdır. Bu konuda atılacak yanlış adımlarda fatura hep kadına çıkmakta, kadına ödetilmektedir. Gebelik, doğurganlık malum iki cinsiyetin de sorumluluk alması gerektiren bir olgudur. Hem üreme olaylarının tüm yükünü kadına yükleyeceksiniz hem de onu, demografik amacın aracı gibi göreceksiniz"

“Türkiye nüfusu 2050 yılına kadar artacaktır”

“Türkiye’de toplam doğurganlık hızında düşüş yaşanmaktadır ancak halen yaşlı nüfusun oranı gelişmiş ülkelerin düzeyinde değildir. Geçmişten gelen genç nüfus grubunun fazla olmasından dolayı Türkiye nüfusu 2050 yılına dek daha da artacak. Yapılan projeksiyonlara göre 2050 yılında nüfus, 100 milyonu geçecek ve durağanlaşacaktır.”

"Mevcut yasalar gözardı ediliyor"

Kadının doğurganlığı ile ilgili konularda esas kararın kadına ait olduğunu belirten Akın, bu durumun yasalarda yer aldığını dile getirdi:

“Kadın tabi ki gebe kalacak doğum yapacak ancak bu konudaki esas karar kadının kendisine aittir. Türkiye Cumhuriyeti olarak kabul ettiğimiz, Meclisimizde de onaylanmış olan uluslararası yasalar bunu emrediyor. Kadının doğurganlığını kontrol edebilme hakkı onun diğer insan haklarını da yeterince kullanabilme hakkı verir. 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarının farklı eğitim almalarının, erken yaşta evlenmelerinin önünü açan sonra da onların doğurganlığını kontrol etmek için mevcut yasaları bile göz ardı ederek Türkiye için halen mevcut olmayan gerekçeler ile kadınlara zihinlerindeki bazı geri adımları attırmak isteyen zihniyete geçit vermeyiz.”

“Danışmanlık ve klinik hizmetleri kamu sağlık birimlerince herkese ulaşılabilir olmalı”

Nüfusu arttırmaya yönelik çözüm önerisi olarak "Yoksullukla mücadele ederek milli gelirin eşit paylaşımı sağlanmalı” diye konuşan Akın, kamu sağlık birimlerinin ulaşılabilir olması gerektiğini vurguladı:

“Şu anda yapılması gereken toplumun özellikle kadınların katılımını gerçekleştirerek sağlık risklerini ve nelerin yapılması konularında toplumu aydınlatmak. Danışmanlık ve klinik hizmetlerin herkese ulaşılabilir olmasını kamu sağlık birimlerince sağlamak, koruyucu sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda tüm engelleri kaldırmak, yoksullukla mücadele ederek milli gelirin eşit paylaşımını gerçekleştirmek.”

Avukat Şeyda Özcan: “Ebeveynlik izni erkek işçileri de kapsamalı"

Emekçi Kadınlar Derneği Türkiye Temsilcisi Avukat Şeyda Özcan dünyadaki örneklerin aksine Türkiye’deki iş hukukunda “ebeveynlik izni” olmadığını ve yeni doğan çocukla ilgili bütün sorumlulukların kadına yüklendiğine işaret etti:

“Erkek işçileri de kapsayacak şekilde ebeveynlik izin uygulamaları mevzuata dahil edilmediği müddetçe özel hayatı ile iş hayatı arasında denge kuramayan kadın emekçiler çocuk sahibi olmaktan imtina etmeye devam edecek. Dünyada Küba, İngiltere, Norveç, İzlanda gibi pek çok ülkede değişen sürelerde ebeveynler ya da geniş aile üyeleri arasında paylaşılarak kullanılabilen ebeveynlik izinleri var ancak bu ülkelerdeki uygulamalar da gösteriyor ki sadece babanın kullanabileceği devredilemez babalık izni tanımlanmadığı müddetçe babaların çocuk bakımına katılımı oldukça sınırlı kalıyor. Sorumluluk ağırlıklı olarak annenin üzerinde kalmaya devam ediyor.”

“‘Kadının yeri evidir, iş talidir’ şeklindeki gerici algı besleniyor”

İzmir trafiğine 'Bisiklet Sürüş Etkinliği' ayarı İzmir trafiğine 'Bisiklet Sürüş Etkinliği' ayarı

Kadının doğum izni süresinin uzatılmasının istihdama tercih edilmemeleriyle sonuçlanacağını söyleyen Özcan, olası hak gasplarının önüne geçilmesi için iş güvencesinin düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Özcan, doğum oranlarını arttırmaya yönelik sunulan kadının esnek çalışma modeli fikrini şöyle değerlendirdi:

“İktidar tarafından daha önce de dillendirilen kadınlar için esnek ve kısmi çalışma modelinin yaygınlaştırma önerisinin sakıncalarına da değinmek gerek. Kısmi çalışma kısmi güvence hatta güvencesizlik demek. Bu modelle istihdam edilen kadınlar tam zamanlı güvenceli nazaran sigorta hakkı, emeklilik hakkı gibi pek çok konuda dezavantajlı konumda kalacak. Kadınları kısmi, esnek çalışma modeline kaydırmak kadınların ev içindeki rollerini pekiştirmek anlamına geliyor. ‘Kadının yeri evidir, iş talidir’ şeklindeki gerici algıyı besliyor. Halbuki çocuk bakımı toplumsal bir iştir. Toplumsal ve kamusal çözümler olmadan sorunların çözülmesi mümkün değil.”

“İş Kanunu’nda kadın emekçiler lehine köklü düzenlemeler yapılmalı”

Özcan, doğum oranlarını arttırmanın yolunun kadınlar üzerinden şekillenen politikalardan geçmediğini ve İş Kanunu’nda kadınlar lehine köklü düzenlemeler yapılması gerektiğini belirtti ve önerilerini sıraladı:

“Kreş hakkı yeniden ele alınmalı, doğum izinleri açısından izinlerin ücretli izin olarak düzenlenmesi esas olmalı ve ücretli izin halinde işçinin kazancı düşmemeli, ebeveynlik izni bir kısmı zorunlu olarak babaya tahsis edilecek şekilde mevzuatımıza girmeli, işe alımda ve istihdam esnasında kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığının önüne geçilmesi için yasal düzenleme ve denetim sağlanmalı. Tıpkı askerlik dönüşü işe almada olduğu gibi doğum iznine ayrılan kadınların da izin sonunda işe geri döneceği konusunda garanti ve iş güvencesi sağlanmalı. Bu noktada emekçilerin dernekler, sendikalara gibi örgütlenmeler içerisinde yer alması ve haklarının takipçisi olması çok önemli.”

Canan Güllü: "Kız öğrencilerin okullaşması hakkında bir çalışma yok"

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, AK Parti'nin doğum oranlarını arttırmaya yönelik çalışmalarının “kutsal aile” anlayışı ile şekillendiğini belirtti. Nüfusun kadın kimliği üzerinden arttırılmaya çalışıldığına “Kadın istihdamını arttırma ve kız öğrencilerin okullaşması hakkında bir çalışma yokken nüfus kadınlar üzerinden arttırılmaya çalışılıyor” diyen Güllü şöyle konuştu:

“Kamu kreşleri dahil olmak üzere kreşleri kapatan, yaşlı bakım merkezleri üzerinde herhangi bir çalışma yapmayan, kadına karşı şiddetin önlenmesi yönündeki İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekilen ve kadın istihdamı talep etmeyen AKP’nin bugün geldiği noktada bir taraftan hayvanları öldürelim öbür taraftan canlı nüfusunu kadın kimliği üzerinden arttıralım düşüncesi var."

“'Kürtaj değil insanların önlem alınmadığı için depremde ölmesi ihanettir"

Doğum kontrol yöntemlerinin “ihanet” olarak değerlendirildiğini hatırlatan Güllü, deprem bölgesini işaret ederek “Kürtajı ihanet olarak görüyorsanız ben de hayatın içinde olan insanların alınmayan önlemler sonucunda deprem gibi felaketlerde ölmesini ihanet olarak görüyorum” dedi. Türkiye’deki enflasyona da dikkati çeken Güllü, bu koşullar altında çocuk sahibi olmanın zorluğunu “Deprem bölgesinde doğum kontrol ilacını eksik tutarak kadınların zorunlu hamilelik yaşamasına neden olmak insanlığa sığar mı? Yoksulluğun içinde kendini geçindirmeyi beceremeyen insanlara 'Çocuk doğur' diyen zihniyetin önce kendinden haberi yoktur. Bir ekmeğin 10 TL olduğu bir yerden bahsediyoruz" sözleriyle anlattı.

“İktidar bu politikalara devam ettiği sürece nüfus artmayacak"

Canan Güllü, nüfusun artması için çözülmesi gereken sorunlara ilişkin “Tarım politikası ile beslenme sorununu halledip dış ülkelere bağımlı kalınmadığı, savaşa yatırım yapılmayıp endüstri ve teknolojiye yatırım yapıldığında, sürdürülebilir doğum yardımları yapıldığında, geri kalmayan politikalarla nüfus arttırılabilir. İktidar bu politikalara devam ettiği sürece nüfus artmayacaktır" diye konuştu.

 

Kaynak: anka