UĞUR İSTANBULLU

(ARTVİN)- Artvin Çifte Köprü Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Cankurtaran'da yapılması planlanan mesire alanı projesine karşı Hopa’da halk toplantısı yaptı. Toplantıda konuşan KTÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Oğuz Kurdoğlu, "Madencilik artık Türkiye’nin bütün damarlarına girmiş durumda Hopa’nın yüzde 86'sı, Borçka’nın yüzde 72'si, Arhavi’nin yüzde 80'i madene ruhsatlı dolayısıyla bu kadar maden ruhsatlı alanın olduğu yerin ortasında siz doğa temelli turizm isteseniz yapamazsınız" dedi.

Artvin'in Borçka ilçesine bağlı Çifte Köprü köyü Cankurtaran mevkiinde yapılmak istenen mesire alanına köy halkı tepki gösteriyor. Çifte Köprü Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, bölgede yaptıkları toplantının bir ayağını da Hopa’da yaparak bu projeye karşı çıktı.

"Ekolojik olmayan hiçbir yatırım ekonomik de değildir"

Toplantıda konuşan KTÜ Orman Fakültesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu şunları söyledi:

"Bu alanlar yapıldıktan sonra ormansız alanı görüyorsunuz ve sizler yıllardır buralarda yaşıyorsunuz ve benden iyi biliyorsunuz. Yıllar yılı orada ağaç çıkmamış neden biliyor musunuz çünkü burada jeolojik formasyon yatay istiflenmiş durumda ve burada zoraki orman tutunabilir ve tutunduğu zamanda korumak zorundasınız. Üstündekini aldığınız zaman yeniden orman yapma şansınız yoktur. Hele hele 170 dönümlük yani 17 hektarlık yani yaklaşık 30 futbol sahası bir alanı ormandan ari hale getirirseniz bu kadar eğimli yerde heyelanı ve toprağı tutma şansınız yoktur ve üstelik çok sığ bir toprak. Bir kere ekolojik olarak burada yapılacak olan büyük yatırım ekonomik de olmaz uzun süreli. Tekrar edeyim ekolojik olmayan hiçbir yatırım uzun vadede ekonomik de değildir. Büyük doğal alanları tahrip ettiğinizde turizm ana sermayesi olan iki şeyi de kaybettiniz demektir. Turizmin ana sermayesi nedir; doğadır ve ikincisi kültürdür. Doğayı kaybettiğinizde kültürü de yani yaşamın iki bileşeninde oradan yavaş yavaş kaybedersiniz.

"Turizm için eko turizm asla düşünülmeyen bir uygulama"

Bu alan çok tipik bir yeşil yol planlamasına konu olabilir, yeşil yolun dağda açılan yollardan değil o yalandan düzenlenmiştir. Yeşil yol, terk edilmiş bir yolun terk edilmiş bir tren yolun, terk edilmiş bir su kanalının yeniden ihya edilerek yaşamın parçası haline getirilmesinin adı yani o projenin adıdır. Bu yeşil yol bakın normalde sadece günü birlik buradan yani çevreden gelen turistler değil Artvin tarafına giden ve oradan gelen insanların gelip ya geçici olup ya konaklamalı olarak burada zaman geçirebilecekleri bir yer. Böylece bu terk edilen alan aynı zamanda turizmin bir parçası haline getirilir ama bu insanlar geldikleri zaman farklı gezilerde bisiklet yollarıyla ya da yaya yollarıyla bu ormanın içerisinde gezebilmek olanaklarını sunmak lazım. Bu nasıl olur yapay geçici ahşap küçük binalarla. Burada düşünülen ise çok büyük yapılar ve bu alanın bu tarafı bütünüyle ormanı kaybedecek bir alandır. Turizm için asla varsayılmayan eko turizm için asla düşünülmeyen bir uygulamadır. Peki, eko turizm nedir ve eko turizm şu bir zorunlu seyahat ama o zorunlu seyahat yani turizm için gittiği yerlerde turizmi yerel halkın kendilerinin ve ürettikleriyle katkı yaptıkları bir turizm şeklidir. Eğer siz burada ürettiklerinizi bu turizmin parçası haline getiremiyorsanız bu eko turizm olamaz. Siz bizzat burada turizm yönetiminde değilseniz o yine eko turizm olamıyor. 

"Maden ruhsatlı alana siz doğa temelli turizm isteseniz de yapamazsınız"

Eko turizmin bir şeyi de var korumacı turizmdir. Eko turizm bu alanları korumak zorunda olan bir turizm şeklidir. Aksi takdirde bu alanı kaybedersiniz ve şunu bilelim çok uzatmayacağım. Burası daha sonra bu sermayeyi çeviremediği zaman başka amaçlara tahsis edebilirler mi; evet edebilirler. Bir gün Artvin’de çimento fabrikası yapılırsa o çimento fabrikasının iki yerde taş ocağı olma ihtimali var biri Cankurtaran diğeri Ardanuç. Dolayısıyla bu risk hep var madencilik artık Türkiye’nin bütün damarlarına girmiş durumda Hopa’nın yüzde 86'sı, Borçka’nın yüzde 72'si, Arhavi’nin yüzde 80'i madene ruhsatlı dolayısıyla bu kadar maden ruhsatlı alanın olduğu yerin ortasında siz doğa temelli turizm isteseniz yapamazsınız ve öyleyse geriye ne kalıyor? Marx'ın bir sözü var der ki; 'Kapitalizm doğanın en büyük düşmanıdır ve kapitalizmin ne insan sevgisi ne hayvan sevgisi vardır'. Dolayısıyla insanları makineleşmiş gibi görür yani az önce söylediğim gibi bekçiliği size yaptırırlar, oradaki temizliği size yaptırırlar ama büyük sermayenin asıl kazandıklarını da onların ceplerine gider. Bu yerel halka ve bu yöreye hiçbir şey kalmaz. Burada üretilen turizmin bir parçası olmalı ki turizmden kazanılan sızma dediğimiz şeyler başka yerlere gitmesin. Siz satarsanız kolayı yaylada ve siz oradan gelir elde edemiyorsunuz, komisyonunu alıyorsunuz, dolayısıyla eğer biz turizmden alanı koruyacaksak ve turizmden refahımızı artıracaksak burada planlanan turizm şeklinde turizm yapılamaz."

 

Kaynak: anka