Haber: EDDA SÖNMEZ / Kamera: MEHMET ÇALPAR

(İSTANBUL) - Eğitim İlke-Sen ve Sağlık İlke-Sen, İstanbul Eminönü’nde asgari ücret ve yoksulluğu protesto etti. Yapılan açıklamada, "Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur? Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor. Hâl-i hazırda asgarî ücret, 17 bin 2 lira olarak uygulanıyor. Açlık sınırı 20 bin, yoksulluk sınırı 65 bin liraya ulaşmış durumda. Buradan halkımıza sesleniyoruz: Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim" denildi.

İstanbul’da, Eminönü’nde yapılan eylemde asgari ücret ve yoksulluk protesto edildi. Topluluk adına basın açıklamasını TOKAD sözcüsü Sacide Uras, okudu. Uras şunları söyledi; 

"İnsan haysiyet ve onurunun iyice ayaklar altına alındığı zamanlardayız"

"Şair Turgut Uyar’ın mısralarıyla karşınızdayız: “Açlık Çoğunluktadır!” İnsan haysiyet ve onurunun iyice ayaklar altına alındığı zamanlardayız. Pervasız sömürü düzeni açlığı çoğunluk kılmıştır ki açlık, bir kişiyle sınırlı olsa bile utanç vericidir, asla kabul edilemez. Farklı araştırmalar gösteriyor ki açlık sınırı 20 bin lira seviyesine ulaşmıştır. Yoksulluk sınırı ise 60 bin lirayı çoktan geçmiş durumda. Buna göre dört kişilik bir ailenin hayatta kalabilmesi için en az 20 bin liralık gıdaya erişmesi gerekiyor. Açlık sınırı denilen çizgi budur: sadece dört kişilik bir ailenin ulaşması gereken gıda ederi. Elbette ki insanın ihtiyacı sadece gıda değildir. Soruyoruz size: İnsan; barınmaya, eğitime, ulaşıma, sağlığa, kültüre ihtiyaç duymaz mı? Ülke genelinde kiralar 15-20 bin liradan başlıyor. Ulaşım masrafları ailelerin belini büküyor. Anne-babalar, evlatlarını uzak şehirlerdeki üniversitelere göndermekten çekiniyor. Öğrencilerin barınma sorunu zirveye çıkmış durumda. Okul kantinlerinden bir tost alıp yiyebilen bir öğrencinin şanslı addedildiği dönemlerden geçiyoruz. Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatılıyor. Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor. Kültürel ilgiler artık tümüyle lüks kabul ediliyor. Mesela kitap fiyatları alıp başını gitmiş durumda.Şimdi size tekrar soruyoruz: Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur? Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor. Hâl-i hazırda asgarî ücret, 17 bin 2 lira olarak uygulanıyor. Açlık sınırı 20 bin, yoksulluk sınırı 65 bin liraya ulaşmış durumda. Milyonlarca emekçi, kölelik ücreti dediğimiz asgarî ücret karşılığında çalışıyor. Çok sayıda emekçi kardeşimiz asgarî ücret bile alamıyor.

"Emekçilere kölelik e sefalet dayatılıyor"

Çalışma saatleri ise neredeyse tümüyle keyfî uygulamalara tâbidir. Asgarî ücretin, artık genel geçer ücret olduğunu görüyoruz. Artık çalışanların ücretleri asgarî ücrete kıyasla belirleniyor. Asgarî ücret ise bugün itibariyle açlık sınırının tam 3 bin lira altındadır. Biliyorsunuz, önceki yıllarda asgarî ücret ocak ve temmuz aylarında olmak üzere yılda iki defa artmaktaydı. Sermaye sahipleri ve AKP iktidarı 2024 itibariyle bu uygulamadan vazgeçerek asgarî ücret artışını sadece Ocak ayı ile sınırlandırdı. Zaten sene başlarında açlık sınırına neredeyse eşit seviyelerde uygulanmaya başlanan asgarî ücret, şu anda açlık sınırının çok çok altına düşerek eşi benzeri görülmemiş bir kölelik ve sefaletin emekçilere dayatıldığını kanıtlıyor.“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini reddederek halkımızı açlık ve sefalete, köleliğe mahkûm eden kapitalist sömürü düzeni bir karabasan gibi hayatlara çökmüştür.

"Bakanların, patronların bir öğün yemek parası ailelere bir aylık geçim için teklif ediliyor"

Milyonlarca emekli çok çok düşük maaşlarıyla adeta ölümü arar hâle getirilmiştir. Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir. Halkımız açlığın, köleliğin pençesine terk edilmiş, tabiattan ve üretimden kopartılarak bir avuç azgın sermayedarın insafına bırakılmıştır. 2019'da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024'te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir. Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler. Şimdi hükûmet en düşük emekli aylıklarını 12 bin 500 lira seviyesine yükselterek sözüm ona lütufta bulunuyor. 12 bin 500 lira bakanların, patronların bir öğün yemek parasıyken bu oranları ailelere bir aylık geçim için teklif ediyorlar. Böyle bir arsızlık ve utanmazlığı reddediyoruz. Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir. Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir. Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır. Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır. Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır. Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir. En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar. Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.

"AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye'de zenginler servet transferi sonuçlarının keyfini sürüyor"

Emeğin dostları. Temel ihtiyaç ürünlerine zamlar, TÜİK’in sahte enflasyon verilerinin çok çok ötesindeki yüksek oranlarla gelmektedir. Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır. Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir. Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır. Bugün Anadolu’nun dört bir yanı yaylasını, ormanını, merasını, dere ve ırmaklarını savunan; ölüm ve yıkıma karşı hayatı müdafaa eden halkımızın direniş haykırışlarıyla inlemektedir. Yoksullaştırılmış halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir. Filistin’de katliam yapan İsrail’le ticaret rekor seviyelerde sürdürülerek sermaye ve devlet şirketleri kan ve katliamdan beslenmektedir. TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir. Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir.

"Holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor"

2024 bütçesinden faiz ödemelerine ayrılan pay 1 trilyon 254 milyar liradır. Bu büyük pay, çoluk çocuk ve yetişkiniyle yoksul halkımızdan çalınarak faiz lobisine ikram edilmiştir. Bu örnekle kendini gösteren servet transferi bu düzenin karakteridir. Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de motokuryelerin gelirine, garsonların bahşişine göz diken bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz. Siyasetçisi ve sermayedarıyla egemenler zevk ü sefa içinde yaşarken, lüks uçak ve otomobilleriyle keyf ederken doğudan batıya memleketi saran yangınlara müdahale edecek yangın söndürme uçak ve araçları bulunamıyor. UEFA şampiyonasına giden 613 kişilik kalabalık kafile, hiçbir ülkenin yapmadığı harcamayı halkın kesesinden karşılıyor. NATO zirvesi için devlet kafilesi ABD’ye 5 uçakla giderken kemer sıkma politikalarının ve tasarruf genelgelerinin sadece yoksul halka dönük olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır! Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor.

Haysiyet mücadelesi veren dostlar. Her gün derinleşen, her gün hayatı daha da çekilmez hâle getiren bu düzene mahkûm değiliz.

“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârı bizim önerimizdir. Yeni ve başka bir işleyiş mümkündür. Tabiatla uyum içinde, kendine ve hakikate yabancılaşmamış, sömürüyü ve kula kulluğu reddeden bir işleyiş Âlemlerin Rabbi Allah’ın emridir. Ekolojik ve sosyolojik ifsadın karşısına dikilmek ancak bu ilkelerle mümkündür. Ancak bu ilkeler ülkemizi, halkımızı ve bütün insanlığı bu yağma düzeninden, kölelik sarmalından kurtarabilir.

"Buradan halkımıza sesleniyoruz: Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim"

Marmara'da gece feribot yolcularına özel kampanya Marmara'da gece feribot yolcularına özel kampanya

Buradan halkımıza sesleniyoruz: Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim. Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan, ürünleri yağmalanan çiftçilerimiz traktörleriyle yollara, meydanlara çıkarak mücadelesini yükseltiyorlar. Bir aydır haysiyet mücadelesi veren Polonez işçilerinin direnişi örneğinde olduğu gibi emekçiler “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârını ülkenin dört bir yanında haykırıyorlar. Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir. Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz. İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz."

Kaynak: anka