(ANKARA) - CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, partisinin yaptığı başvuruyla Gezi Parkı davası hükümlüsü, milletvekilliği düşürülen Can Atalay için ikinci kez TBMM'nin 10 Eylül'de toplanmak üzere olağanüstü toplantıya çağrılmasına ilişkin; "Meclis Başkanı, milletvekili ve bir tüzel kişilik olarak TBMM bu hukuksuzluğa, Anayasa tanımamaya, haksızlığa ve bir üyesinin fiilen cezaevinde tutulmasına daha fazla seyirci kalamaz, kulaklarını tıkayamaz ve her bir milletvekiline düşen görev Can Atalay'ın özgürlüğüne kavuşması için ve milli iradenin olması gerektiği gibi temsiliyeti için burada görev yapmaktır" dedi.
Murat Emir, başvurunun ardından olağanüstü toplantı çağrısıyla ilgili TBMM'de basın açıklaması yaptı. Can Atalay'ın YSK'ya başvurduğunda temiz kağıdı aldığını ve Hatay'dan, Hatay halkının iradesiyle milletvekili seçildiğini vurgulayan Emir, ayrıca milletvekili seçildiğinin Meclisce de kabul edildiğini, Meclis'teki oylamada oy birliğiyle İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun bir üyesi olduğunu belirtti. Emir, "Ama sonrasında Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hukuku ve anayasayı çiğneyerek, Anayasa Mahkemesi kararlarını görmezden gelerek Can Atalay'ın tahliyesiyle eilgili gerekli işlemlerin yapmadığını ve Can Atalay'ın fiilen cezaevine tutulduğuna tanık olduk" diye konuştu.
"Can Atalay'ın milletvekili olduğunun tekrar tespit edilmesini talep ediyoruz"
Murat Emir, şunları kaydetti:
"Meclis'in bir üyesi, 600 vekilinden biri ve herkes kadar bu milletin oylarıyla seçilmiş bir milletvekili şu anda fiilen cezaevinde tutulmaktadır. Cezaevinde tutulmasının altında herhangi bir hukuki dayanak söz konusu değildir. Şu halde biz, Can Atalay'ın burada bir karar okutularak milletvekilliği düşürüldüğüne göre Anayasa Mahkemesi kararının da yine Meclis Genel Kurulu'na sunulmasını talep ediyoruz. Aynı işlemin tekraren yapılması, Can Atalay'ın milletvekili olduğunun tekrar tespit edilmesi ve Anayasa Mahkemesi kararının Meclis'e sunulması, ayrıca da Can Atalay'ın özlük haklarıyla ilgili işlemlerin ivedilikle başlamasını talep ediyoruz.
"Açık bir devlet krizi olduğunu görüyoruz"
Meclis Başkanı, milletvekili ve bir tüzel kişilik olarak TBMM bu hukuksuzluğa, anayasa tanımamaya, haksızlığa ve bir üyesinin fiilen cezaevinde tutulmasına daha fazla seyirci kalamaz, kulaklarını tıkayamaz ve her bir milletvekiline düşen görev Can Atalay'ın özgürlüğüne kavuşması için ve milli iradenin olması gerektiği gibi temsiliyeti için burada görev yapmaktır. Dolayısıyla biz Genel Kurulu, İçtüzük 7. madde uyarınca 10 Eylül gününde olağanüstü toplantıya çağırıyoruz. Bu toplantı talebimizi Meclis Başkanlığımıza ilettik. Sayın Meclis Başkanımızından randevu da talep ettik. Kendisinin uygun göreceği bir zamanda görüşmeyi arzu ediyoruz. Burada açık bir devlet krizi olduğunu görüyoruz.
"Meclis araştırma komisyonu kurulmasını talep ediyoruz"
İlk başta bir hukuki tartışma gibiydi. Yargıtay, yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyordu ama bu anayasa krizine dönüştü. Şu anda da bir devlet krizine dönüşmüş durumdadır. Anayasa'nın bağlayıcılığı orta yerde durduğuna göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama-yürütme-yargıyı bağladığına göre bir yargı kurumu olan Yargıtay, 'Ben Anayasa Mahkemesi tanımıyorum' diyemez. Bir yargı kurumu böylesine anayasal düzene meydan okurken TBMM Başkanı da buna kayıtsız kalamaz. Bu yargı krizinin de mutlaka görüşülmesi gerekiyor. Olağanüstü toplantı talebimizde Meclis'te bir araştırma komisyonu kurulmasını ve bu hukuk krizinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ve çözümü için gerekli adımların atılması için Meclis araştırma komisyonu kurulmasını talep ediyoruz.
Meclis'in aynı konu ile iki defa toplanamayacağı görüşü baştan sona yanlıştır. İçtüzük 7. madde son derece açık. 'Eğer siz tam sayının 5'te 1'i kadar imza ile olağanüstü toplantı talebinde bulunursanız Meclis Başkanı 7 gün içerisinde gereğini yerine getirir' diyor. 'Meclis Başkanı değerlendirir' demiyor. Takdiri bir yetkisi yok. Kendileri anayasa tanımadıkları gibi içtüzük tanımamaya da devam etmesinler.
İkinci başvuruyu ilk başvurudan ayıran iki temel nokta
Başvrumuz, bir önceki başvrumuzdan iki temel noktada ayrılıyor. Birincisi, biz ilk başvurumuzu yaptığımızda Meclis Başkanı'nın Anayasa Mahkemesi kararını kendiliğinden Genel Kurul'a sunacağını umuyorduk. Ama kendisi Anayasa Mahkemesi kararı yokmuş gibi bu kararı okutmadı. Dolayısıyla başvurumuzda bu kararın Genel Kurul'a sunulmasını talep ediyoruz çünkü Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürüldüğü iddiası olar tezkere Meclis Başkanlığınca Genel Kurul'a sunuldu. Aynı işlemin bir kez de bu hukuksuzluğu gidermek üzere yapılmasını talep ediyoruz.
Diğer nokta, bir öncekinde genel görüşme talebimiz olmuştu olsa bu kez araştırma önergesi veriyoruz. Bu derin yargısal krizi, anayasal krizi, devlet krizini ve bunun çözülmesi için atılması gereken adımları konuşacağız. Sayın Meclis Başkanı, 'Bana bir yol söyleyin, yolları tükettik. Yerel mahkeme kararı var iken Meclis Başkanı ne yapabilir' demişti. Sayın Başkan bunu yapabilirsiniz. Meclis bunu konuşmak zorunda, bunu araştırmak zorunda. Yerel mahkeme Anayasa Mahkemesi kararına uymadı diye anayasamızdan vazgeçecek değiliz. Yasama organı bir üyesinin fiilen cezaevinde tutulmasına daha fazla sessiz kalamaz."
"Harbiyelilerin 'Mustafa Kemal'in askeriyiz' demesinden mi rahatsız oldunuz"
Emir ayrıca Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin ardından "Mustafa Kemal'in Askerlerleriyiz" sloganları atarak yemin eden teğmenlere yönelik tepkilere ilişkin şöyle konuştu:
"Harbiyeli teğmenlerin mezuniyet töreninde içtikleri yemin bir tartışma konusu oldu. Sayın Bakan'ın sözlerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Kendisi bu görüntülerden milletin rahatsız olduğunu söylüyor. Yeminde, 'Laik, demokratik cumhuriyete sahip çıkma' var. Laik, demokratik cumhuriyetten mi rahatsız oldunuz? Cumhuriyet ilkelerinden mi rahatsız oldunuz? Harbiyelilerin 'Mustafa Kemal'in askeriyiz' demesinden mi rahatsız oldunuz? O üniformayı giyen herkes Mustafa Kemal'in askeridir."